9 Aralık 2010 Perşembe

Atom Bombası

(Olay bir köy evinde geçer. Arka tarafta içi saman dolu halı yastıklar, Rıza; merak içinde, yastıklara dayanmış, önündeki radyoyu karıştırmaktadır. Yüzü endişelidir, heyecanlı olduğu ve bir birşeyleri arıyıp bulmaya çalıştığı her halinden bellidir. Yanında yiğeni olan Mine, oturur vaziyette kendi dünyasına dalmiş, başı yana hafifçe eğik, hamur yoğurmaktadır. Ara ara sebepli sebepsiz iç geçirmekte, sonra tekrar işine dönmektedir. Rıza radyonun frekansını uzun uğraşlar sonucu bulur. Cızırtı diner, radyodaki spikerin sesi duyulur; )

Radyodaki ses:

- Yetkililerin son verdiği bilgilere göre, dayanma noktamız Zurih ve Londra Anlaşmalarının, beşinci maddesine istinaden gerçekleştirilecek, haklılığı kati derecede önemli bir davadır. Düşmanlarımızın yılmaz Türk ulusunu, bu gibi oyunlarla yıldırılamayacağı, ve bunun için gerekirse savaşmaktan geri durmayacağımızı bilmeleri gerekmektedir. Başbakanımız, Bülent Ecevit halkımıza, metanetini korumasını, inançlı kararlılığından ordumuzun asla vazgeçmeyeceğini bilmelerini istemiştir.

( Köşede hamur yoğurmakta olan kadın, başını kaldırır ve adama; )

- Ne diyor emi, ne diyor radyo?

Rıza:

- Gızım metanetini koru, davamız haklı bir davadır. Toprağımızı urum gavuruna bırakacah deyilik hoç...

Mine:

- Emi, emi ben oni demirem... Diyirler ki, savaç başlıyacaymış he?

Rıza:

- Bilmirem gızım, ele bir söylenti var...

Mine:

- Kiminlen, kimin arasında?

Rıza:

- Yunanlılarla, bizim aramızda!

Mine:

- Yunan, Kıbrısa yakındır?

Rıza:

- Eee, zaten Kıbrıslılar yüzünden hüsümetimiz. Yunan gavuru, Kıbrısın gavurundan, yana olmuş.

Mine:

- Vışş amman, toprağ başıma. Kıbrısınan mı dövüşeceyik?

Rıza:

- Yarım ahlan diyim ben senin, ya sen ne anlıyırsan?

Mine:

- Oyyy. Ben ne suya düşim. Bizim hettiri, getti bu gün Kıbrısa.

Rıza:

- Savaşmıya mi getti?

Mine:

- Ömrün uzun olsun emi. Ne savaşması... Çalışmıya!... Çalışmıya!...  Ben neydim Ya Rebbi...

Rıza:

- Bu ermeni pici aklını gaçırmış, ne işi var Kıbrısta? Niye bene demedin, sabahtan berlim?

Mine.

-Ne bilim emi... Ne bilim. Düneyin, düneyin gitti. Götünü yırtti , gidecem diyin, motobüse bindi! Getti... Ahan da bu gader... Oyyy. Oyy, bu herif benim başımı yiyecek... Gugguli başım görmemiş talih, bu damı başıma gelecek?

( O sırada tekrardan radyonun sesi yükselir.)

- Zonguldakta,bir maden ocağında çıkan patlamada, yedi kişi hayatını kaybetti. Başbakanımız Sayın Bülent Ecevit ve devletin diğer yetkilileri tessürlerini bildiren bildirilerini, basın sözcüsü Sayın Namık Tanrıverdi ile bildirdiler. Şimdi reklamlar...

( Yan taraftaki kapı açılır, Fadime girer sahneye. Kucağında yarı çıplak bir çocuk, saçı başı bir birine girmiş, kir pas içinde zırıl zırıl ağlamaktadır.Fadime, sitemli sitemli kucağındaki çocuğa bağrınmaya başlar. )

Fadime:

- Ben sene demedim mi, altan cullamıyacasan, bir daha diyin? Culun mi geldi, bibi çişim var diyecesen bundan sonra... Hele bir demede altan sıç, götün gevenen yakaram!

Mine atılır:

- Aman bibi, kuccuman uşağımı , pisik kimin, ne ezirsen? Aklı başında olsa, ele bir iş işemez zahar. ( Kendi kendine; ) Sıddık da getti gurbete. Galdım sahapsız, elbet uşağım, bu durumu piretosto edecek!...

Fadime, Mine'ye terslenerek:

- Al bu uşağan sahap çık. Getmiş odanın ortasına, yedi taşın guggisini yerleştirmiş. Gahta git, temizle. Vallah ta yıkamam, billah ta yıkamam...

Mine:

- Aman bibi, ettgin bulasan. Uşağım enik yavrusu kimin, ne hartin sessiz. Ey ahan, mubarek ekmeği yoğiriram, elim ona nasıl deysin. Babaen heyrine, bir temizle...

Fadime:

- Yohh! Bene ne, bene ne...

Mine:

- Hala; niye bele edirsen, ben nasi gahim, di inadın tutmasın. Gah ta, temizle...

Rıza, Fadime' ye;

- Eyyy, di inadan sıçim. Di gah... Uşağı da piri pah et de, bir lokma bi şey yedir... Bu ne biçim, bi inat! Ya Rebbi, Ya Resullah...

( Fadime söylene söylene dışarıya çıkar. )

Mine:

- Eee... Emi ne diyirsen, demek savaş çıkacah he?

Rıza:

- Bilmirem gızım, ele diyirler... Ne olacah... Ne biteceh, ben de bilmirem. Ben bi, gahim gidim gehviye. Bahim ne diyirler.

( Rıza doğrulur, kapıdan çıkıp gider. Mine oda da tek başınadir. Bir türkü tutturur, mırıldanır. Ağlamaklı olur sesi. Fadime içeri girer, elinde bakır bir leğen varır, çocuğu soyar. Başına sabunu sürüp, yıkama  başlar. Minenin hıçkırıklarını işitir. Dayanamaz; )

Fadime:

- Ne oldi, neye şırıklandın gene? Uşağın yıkadım, guggisini temizledim. Daha Allah' tan, ne istiyirsen?

Mine:

- Sağolsan, hala. Babayen, anan goruna rahmet. Neye ağlıyım, bizimki geddi Kıbrısa. Ona üzilirem. Savaş çıkacaymış. Bah ele diyirler, radyoda. Geçen gün muhtarın, televizyonunda da duydum.

Fadime, kesik kesik ve söylediğinden emin bir tavırla:

- Dert etme. Her lafa da, inanma!

( Çocuğu çarçabuk yıkar ve; )

- Ne diye gitti, o akıllı Kıbrısa?

Mine:

- İnadından, ne olcak! Geçen gün, Rıza Emimle geldiler ahıra. Ben de boş bulundum, bizim küçük gıdıklardan birinin ayağına diken batmış. Dedim, hele bakın bu hayvanın ayagına, demez olaydım... Dünden hevesliler, hemen kolları sıvadılar. Rıza emim çıkardı çakıyı, sıkı sıkı tuttular körpe hayvanı. Gıgık çırpinir, bunlar eyce aşka gelir. Gıdık '' Meeeeee...'' diyir, bunlar eycene çoştular. Baktım, gıdıgın sesi kesildi... Getti...

Fadime:

-Eeee?

Mine:

- Gevşedi... Getti, gidir.. Diyirem emi, gıdık getti. Diyir yoooğ, gevşedi, rahatlandı. Dur bir rahatlansın. Zavallının çektiği neimiş. Dedim emi, getti getti... Öldü hayvan...

Fadime, gülerek:

- Eee, bah heş bize de demiyir.

Mine:

- Hayvanı birahmalarıynan, başı ölü tavuk kimin  pıd diye yere düştü. Bunların ikisinin de oldu surat muşmula. Nasıl bozuldurlar, görecesin? Güllim mi, ağliyim mi, bilemedim.

Fadime:

- Allah canın almasın, essah mi diyirsen? Demek gıdık getti...

Mine:

- Emim kasketini koltuğunun altına almasıynan, tüydi. Biz galdık, bir başımıza. Bir kavga, bir giyemet... Yer yerinden oynuyir, o kavgaynan bana küstü. Gidiş o gidiş...

Fadime:

- Neyse gızım hayırlı olsun... Üzülme. Şehre gitmek güzel şey. Gel gafamızı dağıtak.Hatırlıyor musun, dayımgilinen getmiştik sinamaya.

Mine:

-Ahh. Ahh. Bilmem mi, o zamanlar Zeki Müren, Zeki Müren diye kızlar aşktan inliyordu. Zeki Müreni ilk kez orda görmüştüm.

Fadime:

- İstanbulu da...

Mine:

- Aman di hatırlatma...

Fadime, gülerek:

- İstanbul köprüsünün görüntüsünü veriler. Sen omuzumu dürttün meraklı meraklı. Bibi bura nere dedin...

Mine:

- Eyy di Allah canın almasın bibi sus.

Fadime hararetle, güle güle;

- İstanbul dedim. İstanbul... Sen demeyimlen koltuğun dibine geçtin. Öldür Allah çıkartamadık. Allah canın almasın, nasıl da bağrırdin. ''Şükrü abim beni, İstanbuldan görürse, bacaklarımı kırar... Çıkartın beni burdan!''

Mine:

-Sen de buldun sessiz  beni bibi. Taş atirsan, eyy neydim cahal zamanımızdi. Heç ömrümde bele bir hal görmemiştim. Neydim ahan?!

Fadime:

- Sus sus Allah canın almiye. Güldürdün beni ahşam ahşam...

( Bir anda kapı vurulmaya başlar. Fadime koşup kapıyı açar. Gelen Rıza' dır.)

Mine:

- Emi, erken geldin. Heyirdir?

( Rızanın yüzünde garip bir telaşın izleri vardır. Bunu gizlemeye çalışarak; )

- Dedim eve gidim, siz yatmiyaca mısız?

Fadime:

- Söhbet edirdik.

Rıza, sinirli;

- Gahın yatın, ben biraz radyo dinleyecem.

( Radyonun başına oturan Rıza, radyoyu fişe takar. Sesi de ,kendi duyabileceği kadar kısar. Kadınlar olanları anlamaya çalışırlar.)

Radyodaki ses:

- Ordumuz Barış Harekatını başlatmıştır! Yunan yetkililerinin, bu olaya atom bombasıyla cevap vereceği, bizi püskürtmeye çalışacağını bildiriliyor.

( Rıza ötekilere kuşkulu kuşkulu bakar. Radyonun sesi birden kesilir. Elektirikler kesilmiştir. Rıza heyecanla, pencerenin perdesini aralar, hızla kapatıp evdekilere bağırmaya başlar. )

Rıza:

- Fedimeee!... Atom bumbasi atilmıış!

Fadime:

- Allahın seversen, essah mi!?

Rıza:

- Çabuhh, gapıları pencereleri gapatın!...

( Herkes şaşkındır, Mine birden çırpınarak ağıt yakmaya başlar. )

Mine:

- Oy herüfüm. Herüfüüüüm... Beni bıkıp nereye gettin... Atum bumbasıyla galdıh derde. Oy ne zaman öleceyih...

Fadime:

- Allahın seversen Mine, genden gel...

Mine:

- Oy ben ona demiştim. Getme dediim. Oyy ne fişki eşeceyih?

Fadime, Rızaya:

- Abi nerden duydun, ne bumbasi, niye sesi çıhmadi bu bumbanın?! Milletin ödünü, iliğine gariştirirsen?

Rıza:

- Gehvede duydum. Elektirikler kesileceymiş ilkin. Ahan da getti elektirikler.Yavaş yavaş öleceyih...

Fadime:

- Abi, her zaman elektirikler gidir. Ölmedik heç bu zamana gedin.

Rıza:

- O zaman savaş mı vardı hettiri. Deli deli, konişirsan? Bah harekat başlamış Kıbrısa!

Mine:

- Oyy. Ben neydim, galdim bu genç yaşımda dul kalacam.

Fadime:

- Aklın başan topla Mine. O orada öldü de, sen burda sağ mı galacasın. Hep beraber öleceyik...

Çocuk annesine sarılmıştır, Mine agıt yakarak, söylenmeye devam eder. Bir süre sessizce ölmeyi beklerler. Ölmediklerini görünce içlerine şüphe düşer. O sırada perdeyi açarlar. Elektriklerin geldiğini görürler yavaş yavaş. Kendi elektirikleri de gelir, radyo başlar kendi kendine çalışmaya. )

Radyodaki ses:

- Eşşeği saldım çayıra, otlaya karnın doyura
  Gördüğü düşü hayra yoranında avradını...






 

Hiç yorum yok: