30 Eylül 2010 Perşembe

Fars Değil Trajedi.

Sevgili...

Beynimin içinde bir yığın ses, bir yığın kavga, bir sezişin garip telaşı var.

Sana bunca yıl sonra neyi anlatmalı, neyi yakarışa dönüştürmeli, neyle kendimi tanımlamalı bilmiyorum.

Seneler önce bunu bana deselerdi, büyük bir hevesle; küçük bir çocuk gibi dizlerinin önünde kıvrılır, çocukların düşlerini, çocukluğumun düşlerine katık ederek bir yığın gülümseme sererdim gözlerinin önüne.

Şimdi senden bunca mil uzakta; anlata anlata bitirdiğim benin neresinden başlamalı?

Biliyorsun ki, insan kendini; başkalarının zorlamasıyla tanımlaması; tabiatın olması gerektiği gibi işlemesine garip bir müdahale.

Bu tıpkı bir ormanın, sararmış yapraklarını elleriyle temizlemeye kalkan bir deliliğin dahiyane sınırlarına eş.

Öyleyse niye?

Neden bu gereklilik?

Makalesinin konusu, patronu tarafından dikte edilen köşe yazarı gibi köşeme sıkışmış hissediyorum.

Ruhunu şeytana satmış bir gudübet gibiyim.

Döktür döktürebildiğin kadar yalan..

Oysa benim vicdanım başka yerlerden kanıyor.

Başkalarına benim sevgilime kendimi nasıl anlatacağımı bilmesinin, öğretisindeki ideal nedir?

Eğer hep yenilmişsem; dünyanın anasını satan, bir yığın küfrümü düymaya hazırlar mı?

Ya da hiç keyifli değillerse, bir iki gıvır zıvır hikayemi ortalık malı dinlemelerinin ve asla özümsemeymemiş olmalarının bana ve onlara ne tür bir getirisi var?

Kimse, bir başkasının gerçeğini duymaya bu kadar da hazır değildir, niye bu yapmacık gereklilik?

Ben; sen benim ruhumdan silinip git, bende kendimde kaybolup gideyim diyorum, onlar ise öz baban ölmüşken, rol icabı; üvey babana bır gıdım sarıl diyorlar.

Bunca yıl anlattım...

Ne deyişti?

Ben diyorum ki rol icabı bir Juliet'lik adamı; şaftı kaymış bir Romeo'ya götürür.

Başım çatlarcasına ağrıyor, yorgun ve uykuz ve açım.Yurttaki odam karman çorman, parasızlık. Ben de kalkmış burada sana Romeoluk, kendime Juliet'lik biçiriyorum.

Bütün bu şaftı kaymış hikayenin üstüne; sana kendimle ilgili belirtmek istediğim, yirmi dokuz harf  iki kelimelik önemli bir imdat işareti var.

Kendimi anlatmaktan, pilim bitti!

25 Eylül 2010 Cumartesi

ANNA

1 Eylül 2010 Çarşamba

keleş

Yarın gidip denize kurşun sıkacağım,

Deniz ölmeyecek ama ben yaşayacağım.

Balıkların beyinlerine beyinlerine vuracağım.

Bölünmelerini ve tekrar yaşayışlarını görmek için deniz analarının,

Bir daha bir daha sıkcağım.

Ulan namlu.

Ne namussuz şu keleş.

Yasa dışı hergele.