7 Şubat 2011 Pazartesi

29 Ocak 2011 Cumartesi

Sanat ve Düşünce Üzerine

Yaşamlarının sorgusu, vicdani muhataplılıklarıyla büyüyen sağlıklı bir yapıda olsun ya da olmasın; insanlar öteki insan oğullarını ''görünür şekilde'' aldatmaktan sıkıntı duyarlar.. Hangi sebep ve hangi nedenden olursa olsun, bu korku daima vardır. Korku bağımsızlıkla yaşamalarına müsade edilmeyen, hep bir yerden ve ya bir şekilde beslenen ''polis devletli'' düşünce dayatmalarının baharatıyla büyüyen dimağlardan beslenir ve ondan ayrı düşünülemez.

Ama insanlar ‘’görülmez bir şekilde aldatmaktan’’ bahis görmezler.

Bu bağlamda kendilerine sordukları soruları öylesine az ve yitiktir ki, çoğu zaman vicdanları tam olarak uyanmaz bile, yanlışlarından.

İnsan, aldatır...

Esas kaide budur. Bu temel üzerine şekillenen her yapı, kendinin farkına vardıkça huzursuz, kendinden azat olmak istedikçe köledir.

Kendini aldatmaktan kurtulmak için birey düşünme edimini kullanır.

Yani acı çekmekten korktukları ve ‘’acı çeken sağlıksız bünyelerin boğuk rüyalarından’’ kurtulmak için...

Çok zaman kendime niçin sanatla uğraşmayı seçtin diyorum, söyle diyorum bunu hangi çıkarını kollamak için gerçekleştirdin? Beni çevremdeki insanların pofpoflamalarıyla tatmin olup, anlattığım şeylerden hiç bir şey ''anlamamaları'' için mi? Terazi bu şekilde tartıyorsa eksiğimi ve artımı, bu pek sağlıklı durmuyor!

Öyleyse ne?

Belki ilerde beni anlamayan ve ‘’linç’’ etmek isteyen birçok kişiyle karşılaşacağıma rağmen... Üstelik birçoğu bu alkış tufanının şaşkın coşkunluğundan çıkacağını da bilmeme rağmen mi?

Demek ki ''merak'' halkın düşüncelerini derinden etkilemediği için, kararların ibresinin yönünü çabuk değiştirir... Öyleyse bunlar ''tezarruhat tutma merakı'' onlar için inandıkları değerler değil, sadece metalaştırdıkları ön kabuller...

Birçoğumuz ibresini ayağına giren ufak bir ‘’çakıl taşı suali’’ ile kaybedebilir.

O zaman kendini tatmin etmek, ‘’acılardan’’ kurtulmak için, sağlıklı bir yol değil.

Nedir insanın kendi acılarından yahut aldatışlarından kurtulmasının yolu?

Ben çok iyi biliyorum ki,  ''kuklaların, onu çeviren ellerden daha akıllı'' olduğunu iddia edecek kadar düşünceden mahrum bir halk, sanata ve sanatçıya daima öteden bakacaktır.

Onu daima yalnız bırakıp, sessizlikle gemisini kurtarma telaşını uzaktan izleyecektir. Halk sanatçıya olması gereken davranışı sergileyemediği için, sanatçı bozuk çarkla mücadele etme biçimi, halkın ve erkin suratına yalanlarını çarpan sanat akımlarıyla ilerleyen bir ‘’ fildişi’’ kule görecek, bundan ‘’huzursuz’’ bir ruhla ilerleyen bir yapıda taşkınlıklarla devinim devam edecektir.

Eğer yalan görüyorsa yalanı, riya görüyorsa riyayı kusacaktır sanat diye insanlığın önüne...

Başka bir şey beklemeyin.Ya sanatçı daha evvel söylenen ‘’ masalları’’ söyleye söyleye kendi milletini piş piş edecek ya da zehirli diliyle ‘’ısırdıkça’’ hayat vaat edecektir.

İki tip kusku rölansını almak için birbiriyle çarpışacaktır. Biri masallarıyla ‘’gayme’’ sinin peşinde olan, öteki ‘’kendi acılarından kurtulmak için'' bağıran...

Meydandaki insan sluetinin, bu anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz; iki olgunun savaşımıyla ilerleyeceğini hepimiz biliyoruz. Bu ikisinin arasında süre gelen savaşım ‘’ kapitalizmin yararlarından bahseden’’ ilginç ilhamların çarkında, kendi örsünü dövecektir.

Kim mi kazanır? Bunu iyi yöne çevirmek için darb-ı mesellerle ''Polyannacılık'' oynamak yok...

Kazanmak değil, sürekli devam eden bir tiyatronun bir sonraki ‘’iyi ve kötü’’ kahramanını izlemek var.

Şu durumda sanatçı suyun güzergâhına doğru ''iyi ve kötü rolünü'' nasıl oturtacağını düşünürken,
‘’kendimi ve başkalarını’’ nasıl aldatabilirime o denli kafa yoracak ki; çok azımız yer yer ‘’havai fişek’’ gösterileriyle aydınlanan gökyüzünden sonra ki karanlığın, ‘’esas ışığı’’ olduğunu fark edebilecek.

İnsan düşüncelerini aydınlatabilmek için yaldızlı kartpostalların ilhamına değil, bir siyahînin çıplak bacaklarındaki demirin sualine, nasırlı ayakların yarıklarındaki içine işleyen ‘’karanlığa’’, o deli hışmının dengede kalabilmek için sarsılan bedenine ihtiyaç duyacaktır, tüm bunları ''anlayabilmek ve tanımlandırmak'' için...

Ve düşünür,bunu başarabildikçe beğenileri daha sağlam bir zemin istediği için sessizleşecek, daha az irkilircektir gösterilerden.

Mandela ''görünmeyen yaralar'' daha çok acıtır demişti. Öyleyse bu yaraların pansumanını daha temiz ellerle, daha temiz bir vicdanla gerçekleştirebilmek için ne yapmalı?

Yazmalı, insan yazmalı ve de düşünmeli...

Beynindeki prangalardan kurtulmayı öğrenmek için. İyiye’’ iyi kahramana’’ ihtiyacı var geleceğin yazanın, düşünce adamının ve sanatçının...

Acı duymanın, erdem diye ‘’yutturulmasının’’ ana hikâyesi budur.

Acılar ''salt'', düşüncelilik ''uydurmaca'' ve tüm hikâyeler yalanlarıyla birlikte ‘’gerçek’’tir.

Bu saltlık erdeme dönüştürülmeden evvel ''günahın'', düşüncelilik ‘’Ali Cengiz’lerin’’, hikâye yazılmadan evvel ‘’hekâtçısının’’ eseridir.

Sanat da, düşünce de, erdem de budur…

23 Ocak 2011 Pazar

Bunları deli etmek, beni veli ediyyoooooooooooooor:))

Yhuuuuuuuuu:)

16 Ocak 2011 Pazar

Uzağa

Kelimelerin okunurken nefes alması gibi bir şey,
Aramak.
Uzağında çok uzağında birinin resmini,
Geceleri denizlerin yakamozlarında çizmeye çalışmak.
Ağlamamak için direnmek, sürgün edilmek, yok sayılmak.

Sözsüz şiirleri bulmak örneğin.
Hayalini her görüşünde, bağıra bağıra şaha kalkmak.
Ağlayışın, gülüşün, sevmenin adı yok.
Sadece o.
Uzağında bir rüyanın.
Kıvrılan ve uzağa giden yolların.
Hep hüzüne çalması.
Seni seviyorum Leone.
Ey büyük ve uzak şehir.

İncitmemesi için dilimin seni.
Suskunluğu öğrendim.
İçimden durmadan sayıklıyorum.
Düş müdür gerçek, yoksa gerçeğin ruhsuz satırlarımı.
Leone.
Dilim lal belki.
Ama durmadan heceliyorum.
Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum.

12 Ocak 2011 Çarşamba

en uykusuz mesaj:))))

Mutii, Mutiiii:)

Beni bu halimle çektiğin için çok teşekkür ederim.

Şu an uykulu gözlerle bana saf saf yeter artık odama gitmek istiyorum diye bakıyorsun...

Elbisemi niye aldınn?

Bunun pismikop Eros için yaptığını biliyorum ama...

Değmez Muti, gel gurban olduğum geç bu sevdadan.

Annenleri ikna et, kaç bana Milas'tan:)

Babanı ikna et, en kısa zamanda rejıme başla...

Eros seni almıycak, ev de kalmış bir yazar kurusu olcaksın.

Gel bana Muti, kelepir öğrenci evi.

Sibel Abla'nın mantıları, kaçırılmayacak olan diziler. Bitmeyen ödevler. Hidayete erme arzuları.

Muti gellll:)

Yzn:

Agustos böceğin, karıncam:)

9 Ocak 2011 Pazar

Kusku

Kara şehirlerin mekteplileri
Hışımla yuvalarından karınca sürüleri kusan
Bağırlarından her birinin,
En az benim kadar ağır yük.
Günah ve dehliz kadar suskunluk

Kusuyor Sierra Lone,
İmlasız küfürlerin en zehirli hışmını.
Yılkılıklar kadar başı boş
Yeni doğan körpenin
Ağzındaki pamukçuk kadar, su.

Bakmayın, bakmayın öyle balkonlarınızdan sessiz.
Hırsla harç karılan, o fil dişi kullelerin muazzam köleleri.
Bakmayın, siz beceremediniz.
Mazemelerinizi toplayın ve defolup gidin.

Ah Sierra Lone.
Söyle sen.
Söyle sen.
...