25 Kasım 2010 Perşembe

Fadik

Çoğunlukla çarıksız, nasırlaşmış kara ve kaba ayaklarıyla koştura koştura gezerdi Fadik. Onun yerinde sakince oturduğunu, sabit bir şekilde etrafı izlediğini gören, duyan olmamıştı. Köyde düğün, yas evi olsa; anasının etini çimdiklemesiyle güç bela yere çömer, o anda bile oturduğu yerde zikreder gibi salınırdı otururdu.

 Boyu uzundu. İri dalgalı siyah saçları, kalın biçimli dudakları, parıldayan geniş alnı, kaşlarındaki kavislerine gizlice yerleşmiş o ince anlam, ela gözleri, bir an durup insan yüzüne bakıcak olsa, bakanın ruhuna, garip bir şekilde tesir ederdi. Bir şeyi kuvvetlice kavrasa, kolay kolay yorulmaz kendinden geçinceye kadar bilinçsizce çalışırdı. Onun bu hayvansı güçlülüğü ve dehşet uyandıran taşkınlığına karşı, kolay güdülür, kolay yola getirilir bir ruhu vardı. Ev halkının güçlü ırgatıydı Fadik. Babası onu en zor işlere koşuyor; yırtıcı haliyle koşuşturup işini makina gibi tıkır tıkır yapışını zevk içinde izliyordu. Bazen inatlaşır ona verilen işi yapmak istemezdi Fadik.O zaman babası; belinden çıkarıdığı kemerle, onu dehşetten tir tir titretene kadar dövüyor, ona kimsenin dokunup, teselli etmesine müsade etmiyordu. Bir tek Meryem Ablasının kızı küçük Roji; çocuk yüreği ile, teyzesinin geniş omuzlarına, küçücük kollarıyla sarılıp, teyzesini susturmaya çırpınıyordu.

Sigaraları, pöfürdene pöfürdene nasıl bir zevkle içtiği herkesin dilindeydi Fadiğin. Babasının ara ara göz yumduğu bu olay onun için tek keyif, mutlu olma biçimiydi. Evlenme zamanı gelen bütün kızlar, içten içe bu deli kadar güzel olmadıklarından hayıflanır, onun kadar güzel olsalar, kim bilir, hangi gencin aklını başlarından devşireceklerinin düşlerinde gizli gizli kurarlardı. Çoğunluk dağınık saçlarıyla, başına örtü takınmadan öylecene sere serpe gezerdi Fadik. Başını örtsün diye üzerine yürüyen babasına şaşkın şaşkın bakınır '' papi duu... na adım...'' diyerek hiç olayacak birşeyi başına sarardı.

...

Seke seke koşuyordu köyün meydanından. Kahvede, homurdana homurdana bayat çayı içen köylünün  yüzü bir anda ona dönüverdi. '' Gahbenin gızıi deli diyolar da inanasım gelmiyor, Allah vermiş bunca güzelliği, bir gıdım akıl verseydi ne olurdu sanki....Yemin ediyom bu gız akıllı olsaydı, peşinde yedi düvel koşari kan çıkartırdı...''

Bir başka gür bıyıklı, pehlivan vari gücü kuvveti yerinde olan biri sinsi sinsi gülüp; Fadiğin koşarken zıplayan göğüslerine yönelttii bakışlarını. ''Namussuz!'' diye fısıldayıp, çayın sonunu başına dikti. Alt dudağını ısırıp, başını iki yana sallayarak, Fadiğin  kaybolup gittiği sokağın başına dikti gözlerini. Belli ki dalmıştı.

...

Akşama doğru nahırı kendi ahırlarına dolduran Fadik, yaşlı ve sevimsiz anasının eline söve sıça tutuşturduğu süt kovasıyla tekrar ahırın kapısından içeriye girdi.

Fadiğin dana zamanından sevip büyüttüğü ineği onu görünce, sevinç içinde tepinip ona ses vermeye başladı. İneğin yanına gözlerinin içi gülercesine yanına yanaştı. Onu biraz olsun okşayıp sakinleştirmek, istiyordu. Belli belirsiz kesik kesik kelimelerle ona bir şeyler saydı. Tam dibine odun kütüğünü koyup süt sağmaya eğilirken, bir el tüm gücüyle ağzını bağlayıp, yere yatırdı. Saman ve tezeğin taze ıslaklığından sıyrılmak isteyen bu güçlü erkek kolları, Fadiği var gücüylei kuru olan tarafa savurdu. Fadik ne olduğunu anlayamamıştı. Sendelemiş şaşkın gözlerikle adama bakıyordu. Olanları anlamaya çalışıyordu. Ağzından çıktığında anlaşılmayan bir yığın boğuk tümceler yuvarlıyordu kesik kesik sesinde. Adam onun kollarını, yemliğin dirseğine bağladı, dişlerinin arasına urganı geçirip, bir kert düğüm daha attı. Çok korkmuştu Fadik. Gözleri kıvılcım kıvılcım parıldıyor, ağzından köpükler gele gele, var gücüyle çırpınıyordu. Gözlerinin yuvalarından dehşetini kokunun, çaresizliğin rengi belli oluyor, simsiyah kirpiklerinin kenarlarına, sicim gibi yaş oluk oluk birikip, boşanıyordu.

Üzerine abanıp kendisini saldıran adamı tanımıyordu. Kollarının asılı duruyordu. Her defasında ve adamın ağır vücudu üstünr abandıkça yırtılırcasına sızlayan kol kasları, ters istikamette büküldüğü için acı uyandırıyordu. Ne yapsa kurtulamıyordu ipliklerden, alnında biriken burgu burgu terler şaşaklarından yavaşça yuvarlanıyor saç diplerine gelince boynunun aşağı kısımlarına akıyordu.

Kasığında duyduğu acıyla belli belirsiz, bir sözcük ağzına bastırılmış urganın boşluğundan köpürerek çıktı. ''Lala...'' onun için bu söz '' anne'' demekti. Adam işini bitirdiğinde kalktı yeriden, üstündeki sapı samanı silkeleyerek hızla çıktı ahırdan.

Fadik kendi kendine çiğneye çiğneye ağzında bağıracağı bir boşluk oluşturdu. Bağırdı, bağırdı, bağırdı... Nedense kimse duymuyordu, güçlükle sıyırdı koluna bağlanmış ipliklerden birini. Hızla ötekini çözdü, yığılıp kalmıştı oracığa...

Anası herşeyden habersiz geç kalan Fadiğe söve söve açtı ahırın kapısını. Yerde perişan bir şekilde yatıp yığılmış kızın, saldırıya uğradığını akıl edemedi. Yanına yanaşmasıyla kızın başına bir hal geldiğini sezdi. Çöktü... Eteğini kenarından gözüken içliğe anlamsız gözlerle baktı, anlamıştı. Dehşetle irkildi gözleri...

...

Duymayan bilmeyen kalmamıştı, lakin bunu yapanın kim olduğunu hiç kimse için açığa çıkmamıştı. Fadiği ne kadar zorlalarsa zorlasınlar, işe yarar bir ip ucu bulamıyorlar. Delinin bu işi gönlü ile yaptığı söylentilerİ edilip gidiyordu.

Gün geçti, çabuk unutuldu, köy odalarında gizliden gizliye söylenen bu olay. Fadik yine işe koşuldu, Fadik yine köle gibi sürüldü tarlaya, çayıra, çeşmeye, nahıra.

Anası eline birbirine iplikle bağlı iki bidon verip çeşmeye gönderdi. Çeşmenin başında su sırasını bekleyen Fadik, sessizce sırasını bekliyordu. Onun yerine kendi bidonlarını doldurup evine gitmek isteyen kızlardan biri Fadiğe sataştı. ''Kız orospu,çekil önümden, sana bizden evvel su almak düşmez'' diyerek bağırdı. Fadik incitildiğini biliyor fakat susuyordu. Anlamsız anlamsız kızın yüzüne baktı. Kız bununla yetinmedi, sırası gelince öne atılan Fadiğe çelme taktı. Fadik çelmenin etkisiyle, yüzü koyun çeşmenin önündeki taşa kafasını çarptı. Dudağı patlamıştı, kanlar oluk oluk dudağının kanarından akıyordu. Hızla doğruldu yerinden, kızı alıp yere çaldı. Köylülerin onu engellemek istemesine aldırmadan, kızı çamurda yoğurup, bağrındı. Kız güçlükle sıyrılıp, ağlaya ağlaya evine koştu.

Fadik ağzının kanına aldırış etmeden ellerini ağzına götürüyor akan kanı kolunun ayasıyla siliyordu. Bidonlarını etrafındakilere tek bir kelime etmeden doldurdu. Görevini yerine getirmeliydi, fersizlenmiş kollarına taktığı gibi bidonları, birbirine bağlanmış ipliğini dişlerine taktı. Dudaklarının acısı uyuşmuştu sanki, sanki yüreğinin acısından başka ona ağır gelen birşey yoktu. Rüzgara kendini karşı vere vere, asıldı bidonlara. Soğuktan çatlayarak mosmor kesilmiş elleriyle bidorı o kadar kuvvetli kavramıştı ki, yanındaki kızlar birbirini iterek yolundan çekildiler.

Fadik, böyle bir şey yapıp, insanların canını incitmeye kalksa, babası çok sinirlenirdi. Biliyordu bunu, o yüzden kendince saklanma planları yapıyordu. Babası ardından hızlıca eve girdi, odaya sinmiş olduğunu sezmişti, yüklüğün ardına saklanmış kızı kaptığı gibi yere yatırdı. Odanın tahta kapısının zırsasını kilitledi. Kemerini çıkarıp tüm gücüyle vurmaya başladı. Fadik böğürücesine inliyor, babasının ellerine kapanıp, kendisini dövmesine engel olmaya çalışıyordu. Adam kuvveti kesilinceye kadar kızı dövdü. Sonkez Karnına güçlü bir tekme savup, yüzüne tükürdü. Kemeri kenara fırlattı hızlıca. Dışaya çıktı.

Fadik babasnın ardından yüreğinden tüm anlamlar kaybolmuşcasına anlamsız anlamsız baktı.Sonra  tavana kilitledi bakışlarını, yara ve acıdan iyice şişmiş dudaklarının araladı. Yine belli belirsiz birşeyler mırıldandı. Yerden  yavaşça doğruldu, zırzayı babasının ardından kendi üzerine çekti. Yerde duran kemeri kapıp bir sepetin üstüne çıkarak, tavanın tahta sövesindeki çıkıntıya bağladı ip gibi. Boğazına diğer tarafını geçirdi, bir an durup bekledi sadece... Sadece bir an gözlerinden boşalan yaşın, soğuk yuvarlanışını sızlayan yanaklarında duydu. Ayağıyla iteledi sepeti, debelenirken boşlukta, sepet köşeye çarpıp durdu. İri dalgalı kirli saçlarının altında ela gözleri kocaman oldu.

Bedeni pelteleşmiş, hırıltıları giderek kesilmişti. Sonunda bakışları yorgun düşüp yüklüğün kenarına takılı kaldı.

Hiç yorum yok: