28 Kasım 2010 Pazar

Babalar ve Oğulları

(Olay, bir köy odasında, üç kişinin arasında geçecektir. Kişiler dede, torun ve babadan oluşur. Dede o an için dışardadır. Genç bir çocuk olan torun ve babası içeriye girerler.)

Baba:

- Uuvv. Gırıldı bacaklarım, babamın gönlüne giriverecem diyin, bu gün bana etmediğini bırakmadın Rıfat!

Oğul:

- Baba başlama gene!

Baba:

-Bir şey mi dedim?

Oğul:

-Yaa , baba sen hasta edersin adamı, bana demiyomuydun; madem toprak bizim için ekmektir. Onu altınla işlemek gerekir diyin...

Baba:

- Benim hiç umudum yok emme... Du bakalım, gandırıvercen mi dedeni?

Oğul:

- Ya ne gandırması baba, Allaın seversen... Bu doplar altın deyom, inanmeyon mu bana, boşuna mı okuttun beni Ziraat fakultesinde...

Baba:

- Oğlum deden, değeşmez!... Ahan da buraya yazeyom. O esgi kafa, inatçı Nizamettin mi? Dünyada... Rahmetli anam onun gahrından öldü. Zeytinlikleri mi? Birdir bir, ikidir iki. Değeşmeez...

Oğul:

- Uf baba ya, tüm hevesimin içine sıçı vedin... Hani gurtulmak isteyodun, zeytin dipliği doplamaktan. Hem dolduru veriyon, hem de götüme tekmeyi goyup, ortada bırakıyon...

Baba: ( Pişkin, pişkin...)

-  Neyse, neyse...

( O sırada küçücük bir susku oluşur. Baba sedire bağdaş yapıp oturmuş, ayagının birinin dibindeki diken, ot parçalarını temizlemekle uğraşır. Dışardan, ayak sesleri gelmeye başlar. Genç ve babası heyecanla ayağı fırlarlar. Dede bastonuna dayana dayana, yavaş adımlarla içeri girer. O sırada başı yere eğiktir, odada birilerinin olduğunu fark etmez.

Dede:

- Of anam... Of ander galasıca eşşeğin terkisi... Gız Nemide!...

( Tam o sırada başını kaldırır)

Oğlu:

- Ooo. Baba sen mi geldin?

( Dede dik dik oğluna bakar, torun atılır.)

- Kim gelmiş, kim gelmiş... Nizamettin Dede nerde kaldın yav... Gözlerimiz yollarda galdı. Bak, görmeye geldim seni...

( Hızla atılıp dedesinin elini öper.)

Dede:

- Tamam, tamam.  Oturu ver bakam. Baban gibin, yalakalığa başlama gene...

Torun:

-Yok canım estağfirullah dede. O nasıl söz? Sen ki benim iki gözümsün. İnan seni okulda o kadar anlattım ki;  proflamı dersin, docentler mi desin, tüm hocalarım senlen danışmak istediler. Hele arkadeşler, bir gün orlara yolumuz düşerse, sırf dedeni görmeye gelicez diyorlar.

Dede:

-Bak hele! Niye?!

Torun:

- Yiğitliğini, gözü pekliğini, gençliğindeki şeyleri anlatıp duru veriyom. Benim dedem deyom, bi başlıyom anlatmaya, ağızları açık kalıyo, inanki.

Dede:

- Hah öyle de. Öyle tabi, benim sayemde işler döneyo. Şu tembel babana baksan; götüne gomuş tarlanın çayırın... O garı gibi hemen, yorulu veriyo... Şehre göçelim baba!... Şehre göçelim baba!... Eee!? Orda ne yiycez? Hiç akıl edmeyo...

Oğlu:

- Baba başlama gene... Hem biz başka bir şey için gelmiştik.

( Dede sözünü keser, oğlunun)

-Geçenlerde Hıncalıların Köyünden Ali' ya rastladım. Dedi Nizamettin Dayı ben garar vedim, zeytinlikler yaşlandı deyom, söküp başka bir meyva eki vericem gayri deyo. Yorulmuşmuş hemi de. Dedim sein aklın yokmu Ali? Heç mi düşünmüyon, babayı, atayı?

Oğul:

- Neyse baba ya. Ağşam ağşam gapatalım bu konuyu. Hem biz şey için...

(Sözü kesilen dede, oğluna azıcık bakar, oralı olmadığını ima edercesine, torunuyla konuşmaya devam eder.)

- Dedim; zeytinlikler yaşlandı dersin Ali. Dersin emme! Onca gursağın yıl boyunca yağını, yiyeceğini, yakacağını temin edersin. Onlar senin hem yazını, hem gışın. Nasıl olur da, bir anda onları yele sele verecem dersin. Onla doyuyon sen...

Oğul:

- Baba boş ver, onları sen...

( Dede sinirli sinirli oğluna bakar. Lafının devamını hararetle torununa anlatmaya, devam eder.)

- Aklını peynirinlen ekmeğinlen, damızlık goyunun gavurmasıylan berabercene mi yidin? Her halım, geçile kafanda çok dolanayo...

Oğlu:

- Baba boşver deyom...

( Dede kızarak oğluna döner.)

- Ulen götünde bızdık mı var seen. Ne ikide bi, lafımı kesip duran?

Oğul:

- Baba, boş ver... Eee... Daha nassın. Halin , sıhhatin?

( Dede toruna şöyle bir bakar. Sonra yüzünü ekşitip; )

- Ulen bu baban var ya bu baban. Gasabaya gidince bir hal oldu. Götünden uyduru vereyo, kibar kibar laflar etmeyi. Yarı Sıçan Hatçe'nin oğlu, yarı alaman efendisi... ( Dede iyiden iyiye yüzünü ekşitir, oğlunun taklidi yapmaya başlar) Eee. Daha daha ne edeyon? Eee. Daha daha ne edeyon? Ebein ayağına terlik geydiriyom, ne edeyim!...

 Baba atılır;

-Baba ne deecem... Geçenlerde buraya bir adam geldi... Yeni bir icad getirmişle... Bir meyve! Dıştan pattes. Ama gıllı gıllı... İçten bildiğin badem, bal... Sanki dersin, huri baldırı, üzüm danesi te içi görüneyo... Adam dedi ki; şu gördüğün meyve var ya...

Dede:

- Eee...

Oğlu:

- Damı damına on beş guruşmuş. Dedim yuh!... Damı damına on beş guruş nasıl olur! Yoksa bu cennet meyvası mı! Yooğ dedi adam. Bu göğden inmedi, denizden de çığmadı. Bildiğin toprağda yeteşeyo.

( Dede oğlunu yansılayarak; )

- Bildiğin doprağda yeteşeyo... Damı damına on beş guruş... Bak hele! Sen ne dedin?

Oğlu:

- Ben de dedim, bu tam babamın işi... Tam, babam gibi bir adama yaraşır... Zeytinlikler ne güne duruvereyo...Yerine bu mevyaladan ekelim...

Dede:

- Yoğ öle demedin...

( Oğlu şaşkın; )

- Ne dedim?!

Dede:

- Bu iş tam babamı gandıracağım iş!..

Oğlu:

- Baba etme gözünü seveyim...

( Dede torununa dönerek; )

- Bu var ya bu. Nasıl bir uymaca akıldır bir bilsen. Sikim hıyar deyiversin biri, duzu alıp goşu vereyo. Durmak, düşünmek, tartmak, biçmek yok...  Rıfat bişi de sen de, şu babanın ağzını gapatı verelim.

Torun:

- Aslında dede.O kadar da kötü bir fikir değil...

( Dede şaşkındır, konuşmasına devam ederek; )

- Nasıl bu kötü bir fikir deel... Oğlum bu safı gandırı vereyolar... Sen de mi inandın?

Torun:

- Yok dede... Gandırmıyolar. onunlan ben konuştum.

Dede:

- Ne sen mi?

Torun:

- Yok ben deyil... Yani ben de. Bir arkadaşımla birlikte.

( Dede bastonuna dayanarak, yerinden doğrulur.)

- Bak hele... Siz benle dalgamı geçeyonuz?

Torun:

- Dede, o nasıl söz?!

( Dede köpürmeye başlar.)

- Yani siz şimdi deyonuz ki, amına go zeytinliğin. Gıllı patteslerden ekive. Para basalım biz köyde... Kim dimiş?... Adamın biri dimiş... Ne demiş? Çok paralıymış... Gesinlikle de, çok pahalıymış...

( Yerinden iyice doğrulur, bastonunu kaldırarak oğlunun üzerine yürür. Torun dedesine engel olmak istemektedir.)

Torun:

- Dede gözünü seveyim dur bir...

( İhtiyar, torununun engelleyen kollarından kurtulur. Oğlunun kafasına bastonu kızgınlıkla vurur;)

- Amına goduğumun oğulları... Hele bunlara bakın! Benim bahçeliklerimi utanmadan isteyolar. Ayranı yoğ içmeye, gamyonlar gider sıçmağa. Ömrümde duymadım ben böyle hekat. Getirmişler gıllı pattesleri bana, baba bunceğizler çok gıymetli, veriver zeytinlikleri bize. Namıssız dürzüler! Baba parası yiyicileri!

( İhtiyarı, güç bela torunu yatıştırıp dışarıya çıkartır. Odada yalnız başına kalan baba;)

- Şeytan deyo, yak amına goduğumun zeytinliklerini. Görü versin ebesinin ayağını.  Yıllardır bize etmediğini bırakmadı, sırf  inadından. Adamı ayagda ganser eder bu adam. Bunca yıldır ömrümü yidi, ömrümü!...

( Oğul içeri girer. Elinde su maşrapası vardır.)

- Soğuk mu len!

SON

Hiç yorum yok: