29 Aralık 2008 Pazartesi

İroni-3


Geminin içerisine adım attığında, büyük gri duvarla kaplı salonda hiç kimsenin olmadığını fark etti.
Kapıda, girişin sağ tarafında ışınlarının demet demet içeriye girdiği bir pencere vardı. O kadar silik ve boğuk renklerdeydiler ki, yerdekiler ne olduklarını bir türlü seçemedi.
Usulca çömelip, dizlerini karnına doğru çekti.
Zamanın nasıl geçtiğini bilemedi, öylece gözleri kapanmıştı.
Kendinden geçer gibi olmuştu sukuta.
...
Kapılar açıldığında ardında ve önünde hiç kimse yoktu.
İlerledi merdivenlerden, ilk o gördü demir kepenklerin rıhtıma doğru, ağır ağır açılmaya başladıklarını.
O anda sarsıntıyla çalkalandı deniz.
Elini tutunabileceği ne varsa tutmak istiyor, bir yandanda ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Rıhtımda demir kepenklerin şiddetle duvarlara çarptığını duyuyordu.
Tarnk, trank, trank...
Yüreği sarsılıyordu adeta...
Yuvarlanmamak için tüm gücüyle direniyordu!..
Demir kepenklerden birisi yuvasından, denize doğru kaymaya başladı yavaş yavaş. Köpüklere boğuldu giderek...
Durdu sarsıntı, yavaşladı yer...
Tüm umutları tükenir gibi...
Demek buydu dedi içinden!
Demek buydu, sevincin ardından sukuta çağıran şey seni.
İzin verilmiyor, bunu sende görüyorsun...
Onu dile getiremedi.
Hicranla başını yere eğdi.
Yüreği inliyordu, sancılar saplanıyordu kalbine...
Kalbini teskin etmek istercesine iki elini göğsüne bastırdı.
Dayanamadı; her şeyin karardığını hissetti, yığıldı oracığa...
... . ...
Yavaç yavaş aklı başına geldiğinde, iki kişinin onun başında bekleştiğini duyumsadı.
Gözlerini açtı usulca, sonra nerede olduğunu sorgulamak istercesine tekrar kıstı gözlerini.
Hatırladı en son gemideydi ve sarsıntıya tutulmuştu deniz.
Birbirlerine bakıyordu görevliler, burası ne hale gelmiş dedi bir ötekine...
Fark ettiler genç kızın ayıldığını, ikisi de bakışlarını ona çevirdi.
Gözlerine baktı adam; ayılmışsınız dedi İroni'ye...
Bir ruh gibi beyazdı, kanı bütünüyle yüzünden çekilmişçesineydi.
Adam bakıyordu genç kızın yüzüne fakat hiç bir şey söyleyemiyordu. Niçin dercesineydi bakışları.
Genç kız öyle cok şey anlıyordu bu bakışlardan...
Bakan adam çaresizdi, genç kıza gücünün yetmediğini biliyor, ama suçluyordu bakışlarıyla...
Genç kızın gücü yetermiydi oysa? Suçlu değilim diyemiyordu, İroni...
Yerinden doğrulmaya çalıştı usulca, başını önüne eğdi...
İki adamda bir şey diyemeden geminin içine yürüdüler.
İroni, denizin esen rüzgarını yüreğine doldurdu güç bulmak için, içini kanattı bu...
Dudakları acıyla gerildi, usulca yanaklarından iki iri çiğ tanesi süzüldü.
Ayağı kalktı.
Güçlü olacak tek bir şey var dedi içinden...
Tek bir yol, bu bakışlardan kurtulmak için...
Usulca denize yanaştı attı kendini sulara...
Denizin dibine iniyordu sürekli, deniz kızı gibi yavaş yavaş ilerliyordu suyun derinliklerine.
Kepengi bulmalıydı.
Onu gördü, ne varki nefesi yetmedi.Yavaş yavaş suyun yüzeyine süzüldü.
Havayla temas ettikçe kanatlarının zerre zerre yayılan o sızıyı hissetti, eriyodu kanatları.
Etrafta kalabalık toplanmıştı.
Çıldırmış olmalı diye düşünüyordular, niçin denize atmıştı kendini?
Kalabalığın içinden yaşlı bir kadın ona doğru yönelerek bağırmaya başladı;
_İroni, İroni cebindeki son şeyleri bana ver!
İroni çok açım!
İroniyle göz göze geldiler, yaşlı kadının yalvaran gözleri dolu doluydu. Öylece bakmaya devam ediyordu kızın yüzüne.
İroni elini cebine götürdü, kendisinin bile bilmediği o şeyler yine dolandı yine. Kavradı parmakları, bakakaldı ellerine...
Bir kaç saç teliydi, bir kaç saç ıslak, yorgun düşmüş, uzun saç teli...
Yaşlı kadın yanaştı iyice, sesini dahada alçalttarak;
_ İroni yalvarırım, bana ver, İroni yalvarırım çok açım!..
İroni; yürümeye takati olmayan kadını üzecek kadar yürek bulamadı kendinde.
Elindeki tek şeyin onlar olduğunu bile bile, ıslak süt beyazı avuçlarını yaşlı kadına uzattı .
Daha bakamadı, sulara döndü yüzünü. Derine daha fazla derine...
Bu sefer kepenkin yanına daha yaklaşmıştı; elleriyle ona dokunacağı sırada, denizin içinden gelen bir dalga onu kepenkten ayırarak sürükledi uzağa.
Yüzeye çıktığında, gözlerine dolan yaşlardan seçemiyordu etrafını. Bulanıktı her yer, kanatlarının sızısı ise giderek, tüm vücuduna yayılmak istercesine çoğalıyordu.
Son kez dedi kendine, son kez...
Süzüldü tekrar denizin derinliklerine.
Bu sefer dokundu parmaklarının ucuyla, sonra yavaşça ellerinin içine aldı onu, güçsüzlüğünün acziyle kendine çekiyordu...
Olmadı, tüm yüreğiyle, gücünün tüm takatiyle çekti...
Olmuyordu, olmuyordu.Çaresizlik tüm ruhunu ince ince biliyordu, dayanamıyordu artık.
Göz yaşları yanağından denizin tuzlu suyuna karışıyordu
Deniz ve göz yaşı..
İkisi de tuzlu, ikisi de yarayı acıtan, ikisi de güç yetiremeyen...
Daha fazla dayanamadı.
Bıraktı takatsizce, sanki o anda yüreğini bırakmışcasına...
Denize derinliklerine; yanaklarından kuyruklu yıldızın parıldanışlarını bıraka bıraka süzüldü...
Yüzeye cıktığında kanatlarının tümü erimişti.
Geceydi şimdi her yanı, her yan alabildiğine gece...
Sahilde hiç kimse ve hiç bir şey yoktu...
Ne gemi, ne toplaşan kalabalık...
Ne yaşlı kadın...
Ne saç telleri...
Dudakları tirtir titriyordu soğuktan...
Hıçkırıkları ta ötelerdeki deniz fenerlerinden duyuluyordu, tüm şehir hıçkırıklarına uykudaydı oysa...
Çaresiz di şimdi bütünüyle çaresiz, hicran yağıyordu sağnak sağnak göklerden yüreğine.
...
Bunu bildi başka bir şey bilmedi.
.

Hiç yorum yok: