2 Mart 2009 Pazartesi

Siyaha...

Hatılıyor musun bilmiyorum, sevgili.

Sen kütüphanenin sol tarafındaki masaların en başında oturudun çoğu zaman.

Bense; kapıyı açıp girdiğimde içeri, sessizlerin buluştuğu o mekanda,
 sebebini henüz bilmediğim duyguyla seni arardı gözlerim.
Duygu ;
_Hoşgeldin Su diye bağırırdı, kitapları düzeltirken.
Sen yavaşça başını kitabından kaldırıp bana bakardın, kimsenin anlamadığı bir sırla gülümsediğini sanırdım.

Hafifçe başımı öne eğerek selam verirdim sana .
...
Duygu kitaplarını Ziggurat rahipleri gibi bekleşirdi, onun dünyası benden daha fırtınasız derdim içinden..

Yanına giderdim yavaş adımlarla.

Babil'de killere saklanmış sırları bekleşen bu rahip güven verirdi bana..

Senin yanında benim ellerim ayaklarıma dolaşırken niye bu kadar rahattı, o benim yetişemedim birşeye mi malikti?

Duygu kuzum, sen hiç vurulmadın mı, diye sorardım.

Vuruldum derdi...Ötelere bakan gözlerle,

Vuruldum...

Duygu sesine ciddiyet vererek sana dönmüştü o gün.

''İstanbul'da aşk Babil'de ölüm...İstanbul'da aşk Babil'de ölüm...''

Gözlerini yeniden kitaptan çevirdin bize baktın,

Duygu'ya;

Yoksa siz öldünüz mü demiştin?

Duygu güldülerek;

_Bir rahibe asla kolay cevap veremeyeceği bir soru sordunuz demişti.

Masana davet ettin bizi, uzun uzun konuşmuştunuz.

Bu küçük kız konuşmayı bilmiyor mu demiştin.

Duygu gülümseyerek bana dönmüştü yüzünü ve;

_ Bilmem,ona sorun demişti.
...

Çok zaman sonrasıydı, Marmara'nın suları karaya çaldığı bir zamandan geliyordum..

Sen deniz fenerinin dibinde kayalara otumuştun.

Geldim, arkadan gözlerini bağladım ellerimle.

Kimim demiştim sana...

Kimim?

Sen cansın demiştin... Cansın..

Parmaklarımı usulca öpüp, martılarla gülüşmüştük.

Cay içerdim denizin kenarında ve çok üşürdü ellerim...

Söyle sevgili;

Ömrünün son demlerini yaşayan bu halimle ben hangi deniz gözlüye gülümseyeyim?

Son demlerimizi, bırakta yine aynı denize bakarak geçireyim...

Bırakta, aşkı öğreneyim.
.

Hiç yorum yok: