10 Aralık 2008 Çarşamba

İlk Yazgı


Odasına girince, üşüdüğünü daha bariz bir şekilde hissetti. Pencere açıktı ama nedense kapatmak gelmiyordu içinden.

Başını duvara yaslayıp, gözlerini kapadı..

Bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardır?

O ki bilmek istediğin bir bilinmezin yazgısıdır..
...

Oturdu yavaşça, cebindeki zarfı cıkardı,  ikisinin dışında kimse bilmiyordu bu tanışıklığı.

Zarfın kenarını içindeki satırları incitmek istemeye korkan bir kalple, özenle açtı.

Dost gündüz görünmez diye başlıyordu satırları,

Onu gecede seyredeceğim bu yüzden...

Büyüğüm;

 Yanaklarındaki kelebekler öldü çocuğun.

Kelimelerimi gecenin karanlığında okurken,

Yüreğimin ışığına tutun ve öyle okuyun sadece size yazıldığını bildiğiniz satırlarımı...

Siz ki ölmeme izin vermeyecektiniz.

Siz ki beni en iyi bilen,

Sırlarınızı açtığınız o çocuğa  ne çok şey söyleyecektiniz...

Yanağımdaki kelebekler öldü,

Parmaklarıma gelmeyen o kanatları toprağa gömmek...

Ne zor şeydir, kayıp gitmesi avuçlarından yıldızların...

Ne zor şeydir, bağrında bin rengi taşıyıp da sonra siyaha gömülmek...

Med ve Cezir

Med'in üzerinde oynayan rakkas neden anlatmıyor cezirde yaşananları,

Özlem dinmiyor...

Ruhunu dudak deymemiş bir pınara dayamak,

 İçip yine ona yanmak ne zor...

Bu gün çoban kızının bana verdiği çiğdemleri kokladım,

 Güzelliğine dokundu parmak uçlarım, gözlerimi kapadım.

O gün Ay'a söylediklerim geldi aklıma...

Denizi gözlerinin ardında saklayan adam..

Kendinden kaçmak zor..
...

Böyle bitiyordu satırları.

Soluk  ve can çekişen o sızıların içine işlediğini hissediyordu adam...

Çiğdeme dokunmuş avuçların koklanmasının hayalinden bile kaçıyordu.

Gece kalmıştı, o küçük çırpınışlardan geriye...

Ne zaman gelse, küçük kızın gözleri dolu dolu,

 Ne zaman gitse hep buruk, utangaç bir özlem...

...

Hiç yorum yok: