21 Ocak 2009 Çarşamba

Deniz


''Hiç bir keder insanın kendi kendisiyle yüzleşmesi kadar ürkütücü değildir''
...

Yorgun adımların bittiği yerde durdu kadın.

Baktığı yeri delen, simsiyah gözleriyle denizin dibine, en dibine baktı.

Geçmiş yaşanılmışlıkların içinde bıraktığı ölümlü hayalleri anımsadı.

Gözlerin bir insanın yaşabileceği ölüm acısına yakın duruyor dedi adam,

Ve bu yüzden sürekli yere bakıyorsun...

Öyle ki; benim bu acıyla, kendimi diritmeme müsade etmiyorsun.
...

Denizin içinde, geceleyin yanıp sönen yakomoz ışıltılarının kesif sancılarına daha fazla dayanamadı..

Dibinde hiç bir çiçeğin açmasını ummudan heykel gibi durdu, sahilde.

Kendi siyahının içinde, sarılacak hiç birşeyi kalmadığı için üşüyordu.


Geceleri gökyüzüyle artık buluşamayacak olan naif bedeni bitkindi..

Annesi geldi aklına...

Benim küçük meleğim ne duruyorsun, söylesene ne?

Evet ne duruyordu?

Beyaz yanacıkları güneş yanığı köy çocuklarının; tuttukları dilekleri, kurdukları düşeri varken,

Geceleri kimseler duymadan söylenen binlerce yavuklu türkülerinin,

Sevdasını kavalına hapsetmiş ezik yokluğu duruken ne duruyordu...

Ay vaktinde titreyen binlerce bedenin bırakacak,

Tüm duygularını muazzam bir aşk yaratmak için heder edecekti...

Üstelik sevdiği insanın ellerinin,

 Yüreğiyle beraber kanamasına müsade ederek...

Ardımda bıraktığım bunlarca çiçeğin idamını, kendi ellerinle vermemem...

 Duyguları öldürülmesi gereken biri varsa,

 O benim...

.

Hiç yorum yok: