Belkide dizinin dibine oturmak istediğim o gün, aşkı öğrenmek istemiştim senden..
Avuçlarımın içinden usulca öperken, gülümseyeyen kelebeklerin sesleri ölürmüydü yoksa?
Hükmümün ölüm olmasına suskunluğum, kalemin hükmümü yazıp kurumuşluğundan mıdır?
Yoksa o yeşil dalmıydı kalem?
Hükmümü daha fazla acı çekmiyeyim diye ölüm yazan kalem...
Ey benim önceleri, annemin çeyiz sandığı olmuş idamım.
...
Ne çılgın menekşesin vaktin ihtilalinde, öyle diyor biryanını çocukların esir aldığı şair...
Elif siyah gözlerini utanan mimozaların düşlerinden mi satın aldı bilmiyorum, bilmiyorum gecemin siyahının, mavini suçlu çıkarmasının nedenini...
Bir rüyaydı gördüğüm, erik ağacınında aya bakarken duyduğum o rüzgar, ilkin o fısıldamış adını, gülümsemişim umasızca...
Niçin gülmüşüm, ve niçin güldüğüme gülmüşsün?
Adını tutsak edip, prangalayıp sevmelerini, damarlarındaki kanı boşalmasını izlememin neresi adil?
Söyle bana gökyüzüm...
Söyle.
Uyandığımda düşümden, en çok pembe tokamın çocukluğuna tebessüm edeceğim.
Uyandığımda düşümden, simsiyah bir gecede kalacağımı bilsem de,
yine de seveceğim seni...
Belkide aşk henüz söylenmemiş bir şiirdir...
Belkide o akıtılan göz yaşlarının bedeli, çivit mavisi evlerin içindeki gömüde derlenecektir...
Kim bilir, kim bilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder