Damladı süte bir kaç damla kan,
İçeme işledi ölüm...
Mahiyeti güzel aşkları en çok karanlıklar boğar diyor usta edebiyatçı,
Onunla ilk anlarımı hatırladım;
İlk lal kırmızısı rengine dokunup, Züleyha dediğim güne.
Sayfalarım bembeyazdı daha, ve bu kadar günaha alışık değildi, ruhum...
Dizlerinin önünde otudum,
Gülümsedi...
Gizemli ve ruhu okşayan sesiyle;
_Demek bana mendil göndereceksin?
O zaman mendilin yanında duygularını da?
Başımı salladım, gülümseyerek,
Kaç gecemin uykusuz geçtiğini hatırlamıyorum bile..
Sürekli yazıyordum ve cümlelerin ruhundaki esrarı çözen yüreğinden çok korkuyordum..
Artık tükendim dedim, mis kokulu fildişi rengindeki mendili de zarfın içine koyarak, yaşlı adama uzattım..
Günler sonra geldi cevabı;
''Gece şuan heryer..
Gece içinde boğulduğumuz, esrarıyla büyüleyen gece...
Küçüğüm uyku tutmadı beni, o bembeyaz yüreğinle yazdığın satırların aklıma düştü.
Saat üç...
Hayatın tüm renkleri siyaha dönmüş, Karadenizin kayalara vuran hırçın seslerini duyuyorum şimdi.
Mor ipek bir mendil gönderiyorum sana..
Geceyi düşün, içinde mavi bir çift gözün yüreğini delip, sonra geçip gideceğin geceyi.''
Halen onun kokusunu taşıyor mendili..
Bir edebiyaçının gördüğü. daha ötesi değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder