Hiç kimse yoktu kaldırımlarda, sağ elindeki zarfı göğsüne sıkıca bastırmış, bir yandan omuzlarını örten örtününuçup gitmemesi için çabalıyor, dudaklarının titremesine birtürlü engel olamıyor.Ayyaş naralarının yüreğini ürpettiği sokak aralarında, titreyen bedeni dalından kopmaya gün sayan yaprak gibi umutsuzluk içinde yürüyordu.
Elinin içindeki kağıt parcasını, sokak lambasına tutarak, tekrardan okudu adresi.
Evet dedi, şu köşeden dönünce...
Yüreğini tarif edilemez bir heyecan kapladı genç kızın.
''Tanrım bana yardım et''diye fısıldadı.
Biraz nefes aldıktan ve güç toplamak için o sokaktan gelen rüzgarın kokusunu yüreğine çekti.
Duyduğu, bahçedeki efsuni leylak kokusuydu.
Köşeyi döndüğünde, penceresinden süzülen civit mavisi ışığını gördü.
İçine işlemişti bu, uyumamış diye fısıldadı.
Gözlerine dolan yaşlar, usulca yanağından süzülüyordu genç kızın...
Soluk yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile, uyumamış diye fısıldadı tekrar.
....
Adam masasının üzerinde yayınlanması gereken yazılarıyla uğraşıyor, ara ara içinden deniz geçen gözleri kısılıyor, sanki uzaklardaki bir şeyi izlercesine dalıyordu.
Yazacağı yazıya nedense bu gün odaklanamıyor, yaşadığı geceye gözlerini kapamak, uykunun kollarına yorgun yüreğini bırakmak istiyordu.
Ani bir hareketle yerinden doğruldu, çiseleyen yağmur damlacıklarını özleyen insanlar gibi pencereye doğru yürüdü, perdeyi hafifçe kenarından itti.
Aynı anda dışarda bir teneke kutusunun düşüp yuvarlandığını duydu, kapının sağ tarafında belli belirsiz bir gölge gördü, siyah gölgenin duruş şekline bakılırsa posta kutusunun önünde ve onun penceresinin tarafına bakıyordu.Merakı iyice artmıştı adamın.
Gecenin bu vaktinde kim olabilir bu diye geçirdi içinden, perdeyi var gücüyle sağ tarafına çekti pencereyi açmasıyla birlikte, siyah slüet bir yaprak titrek bir heyecanla olduğu yerde sendeledi, heyecan içinde sokağın öte başına koşmaya başladı.
Pencere açılmış olduğundan sokaktaki hızla uzaklaşmakta olan ayak sesleri duyuluyordu.
Gecenin bu vaktinde kim olabilirdi?
Merakın yüreğinde bıraktığı heyecanla kapıya doğru ilerledi, içeridekilerin şaşkın bakışlarına aldırış etmeden dış kapıyı açtıp, daha hızlı adımlarla merdivenlerden indi.
Gitmişti her kimse...
Biraz evvel siyah silüetin tam durduğu noktadan odasının penceresine doğru dikti gözlerini, eğer o tarafa bakıyorsa ki bakıyordu, neden beni görünce kaçtı dedi kendi kendine, giyim şekline bakılırsa bu bir kadındı.
Aklına getirmek istemediği bir ihtimal söz konusuydu.
Kim olduğunu bilmedi kişi posta kutusuna bir not bırakmış olabilir miydi?
Saksının altından posta kutusunun anahtarını el yordamıyla buldu, tozlara bulanmış ellerinin ucundaki anahtarı deliğine soktu, umudsuz küçük bir cılk sesi ile posta kutusu açıldı.
Elini kutunun içine doğru götürdü, bir şey vardı.
Heyacanı giderek artıştı adamın.
Küçük bir zarftı bu.
Üstünde sokak lambasının aydınlığına belirginleşen bir kelime vardı.
İki harf üç noktadan ibaretti hepsi...
Adam şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez bir halde sağa sola bakındı, aynı anda telefonuna mesaj uyarısı geldi.
Elini cebine attı, küçük zarf telefonunun ekranında belirginleşti ve aç tuşuna bastı.
Su...
Evet hepsi buydu.
...
Zarfı cebine koydu, hızla merdivenlerden yukarıya çıktı.
Odasına doğru ilerlerken, içi garip bir duyguyla burkulmaktaydı adamın...
Gri bir günün ardından bırakılmış satırlardı bunlar...
Ben gidiyorumdan, sonra yazılanlar...
Hikaye böyle başladı...
.
Elinin içindeki kağıt parcasını, sokak lambasına tutarak, tekrardan okudu adresi.
Evet dedi, şu köşeden dönünce...
Yüreğini tarif edilemez bir heyecan kapladı genç kızın.
''Tanrım bana yardım et''diye fısıldadı.
Biraz nefes aldıktan ve güç toplamak için o sokaktan gelen rüzgarın kokusunu yüreğine çekti.
Duyduğu, bahçedeki efsuni leylak kokusuydu.
Köşeyi döndüğünde, penceresinden süzülen civit mavisi ışığını gördü.
İçine işlemişti bu, uyumamış diye fısıldadı.
Gözlerine dolan yaşlar, usulca yanağından süzülüyordu genç kızın...
Soluk yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile, uyumamış diye fısıldadı tekrar.
....
Adam masasının üzerinde yayınlanması gereken yazılarıyla uğraşıyor, ara ara içinden deniz geçen gözleri kısılıyor, sanki uzaklardaki bir şeyi izlercesine dalıyordu.
Yazacağı yazıya nedense bu gün odaklanamıyor, yaşadığı geceye gözlerini kapamak, uykunun kollarına yorgun yüreğini bırakmak istiyordu.
Ani bir hareketle yerinden doğruldu, çiseleyen yağmur damlacıklarını özleyen insanlar gibi pencereye doğru yürüdü, perdeyi hafifçe kenarından itti.
Aynı anda dışarda bir teneke kutusunun düşüp yuvarlandığını duydu, kapının sağ tarafında belli belirsiz bir gölge gördü, siyah gölgenin duruş şekline bakılırsa posta kutusunun önünde ve onun penceresinin tarafına bakıyordu.Merakı iyice artmıştı adamın.
Gecenin bu vaktinde kim olabilir bu diye geçirdi içinden, perdeyi var gücüyle sağ tarafına çekti pencereyi açmasıyla birlikte, siyah slüet bir yaprak titrek bir heyecanla olduğu yerde sendeledi, heyecan içinde sokağın öte başına koşmaya başladı.
Pencere açılmış olduğundan sokaktaki hızla uzaklaşmakta olan ayak sesleri duyuluyordu.
Gecenin bu vaktinde kim olabilirdi?
Merakın yüreğinde bıraktığı heyecanla kapıya doğru ilerledi, içeridekilerin şaşkın bakışlarına aldırış etmeden dış kapıyı açtıp, daha hızlı adımlarla merdivenlerden indi.
Gitmişti her kimse...
Biraz evvel siyah silüetin tam durduğu noktadan odasının penceresine doğru dikti gözlerini, eğer o tarafa bakıyorsa ki bakıyordu, neden beni görünce kaçtı dedi kendi kendine, giyim şekline bakılırsa bu bir kadındı.
Aklına getirmek istemediği bir ihtimal söz konusuydu.
Kim olduğunu bilmedi kişi posta kutusuna bir not bırakmış olabilir miydi?
Saksının altından posta kutusunun anahtarını el yordamıyla buldu, tozlara bulanmış ellerinin ucundaki anahtarı deliğine soktu, umudsuz küçük bir cılk sesi ile posta kutusu açıldı.
Elini kutunun içine doğru götürdü, bir şey vardı.
Heyacanı giderek artıştı adamın.
Küçük bir zarftı bu.
Üstünde sokak lambasının aydınlığına belirginleşen bir kelime vardı.
İki harf üç noktadan ibaretti hepsi...
Adam şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez bir halde sağa sola bakındı, aynı anda telefonuna mesaj uyarısı geldi.
Elini cebine attı, küçük zarf telefonunun ekranında belirginleşti ve aç tuşuna bastı.
Su...
Evet hepsi buydu.
...
Zarfı cebine koydu, hızla merdivenlerden yukarıya çıktı.
Odasına doğru ilerlerken, içi garip bir duyguyla burkulmaktaydı adamın...
Gri bir günün ardından bırakılmış satırlardı bunlar...
Ben gidiyorumdan, sonra yazılanlar...
Hikaye böyle başladı...
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder